Retina Club

Diyabetik Traksiyonel Retina Dekolmanı olgusuna yaklaşım; Prof. Dr. Remzi AVCI’nın Uzman Görüşü


Okuma:411

RC: Değerli Hocam bu önerimizi kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür ediyoruz. Kısaca kendinizden ve kliniğinizden bahseder misiniz?

RA: Tabi, memnuniyetle. 1986 yılında Uludağ üniversitesi tıp fakültesi'nden mezun oldum ve 1990 yılında “Göz Hastalıkları Uzmanı” olduktan sonra 1991-92 yılları arasında Hollanda Nijmegen Üniversitesinde modern vitreoretinal cerrahinin kurucularından Prof. Dr. Agust F. Deutman ile birlikte çalıştım. 1996 yılında doçent, 2002 yılında profesörlük ünvanını aldım. Uzun yıllar çalıştığım Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana bilim dalında Vitreoretinal cerrahi depatrmanının kurulması ve gelişmesinde görev aldım. 2011 yılında Üniversiteden ayrıldığım tarihten beri kuruculuğunu üstlendiğim Bursa Retina Göz Hastanesinde retina- hastalıkları ve cerrahisi konularında çalışmalarımı sürdürmekteyim. 2009 yılında önce cerrahi tıp merkezi olarak faaliyete başlayan kurumumuz 2011 yılının sonunda "Göz hastanesi" ünvanını alarak bu gün oftalmolojinin bütün branşlarında teknolojik donanımını tamamlamış, 10 göz hekimi iki anestezist ve 5 pratisyen hekim ile birlikte toplamda 70'in üzerinde personelin çalıştığı 24 saat hizmet veren bir kurum haline gelmiştir.

 

Klinik çalışmalarım ve araştırmalarım genellikle retinanın cerrahi tedavisi üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu konuda Ulusal ve Uluslararası dergilerde yayınlanmış çok sayıda çalışmam mevcuttur. Ulusal Kongre ve Sempozyumların yanı sıra başta, AAO subspecialty Day Meeting, Frankfurt Retina Meeting ve Floretina olmak üzere birçok Uluslararası kongrelere davetli konuşmacı olarak katıldım ve canlı cerrahi programlarında cerrah olarak görev aldım. Katıldığım Ulusal ve Uluslararası Kongrelerde vitreoretinal cerrahi dalında birçok defa en iyi cerrahi video ödülüne layık görüldüm.

 

Başta Türk oftalmoloji derneği (TOD), Club Jules Gonin, American Academy of Ophthalmology, Euretina ve American Society of Retina Specialist (ASRS) olmak üzere Ulusal ve Uluslararası birçok Oftalmoloji Derneğinin üyesiyim. Ülkemizde Oftalmoloji biliminin mezuniyet sonrası eğitiminin organizasyonunda önemli bir misyon üstlenen Türk Oftalmoloji Derneğinin (TOD) Bursa şubesinde uzun yıllar yönetim kurulu üyeliği yaptım, genel sekreter ve başkanlık görevlerinde bulundum. Yanı sıra uzun yıllar TOD VRC birim yürütme kurulu üyeliğinde bulundum. Ayrıca Türk Oftalmoloji Derneğinde dört dönem genel merkez yönetim kurulu üyeliğini de yaptım,  hala bu iki görevim devam etmektedir. TOD bünyesinde ilk kez gerçekleştirilen Vitreoretinal canlı cerrahi sempozyumlarında başkanlık ve genel sekreterlik görevlerini üstlenerek vitreoretinal canlı cerrahi sempozyumlarının ülkemizde başlatılmasına önderlik ettim. Yanı sıra birçok ulusal ve uluslararası bilim dergilerinde hakemlik görevini yürütmekteyim.

 

RC: Hocam izninizle olgu üzerinden konuşmaya geçelim. 56 yaşındaki bayan hastanın sağ gözünde 3 aydır gittikçe artan görme azlığı şikâyeti olup görme keskinliği el hareketleri seviyesindedir.  Sol göz görme keskinliği 0,3 düzeyindedir. Göz içi basınçları normal sınırlardadır. Biyomikroskobik muayene bulguları doğaldır. Renkli fundus foto ve OCT görüntülerini görmektesiniz. Sistemik sorguda 15 yıldır Diyabet (DM) ve 16 yıldır hipertansiyon öyküsü dışında özellik bulunmamaktadır. Özgeçmiş ve Soy geçmiş sorgulamada her iki gözde birkaç kez lazer ve enjeksiyon yapıldığı öyküsü vardır. Bu bilgiler eşliğinde size başvuran hastaya yaklaşımınız ve önerileriniz ne olur?

RA: Olgunun görüntülerine baktığımızda her iki gözde panretinal laser tedavilerinin kısmen yapıldığını gözlüyoruz. Sol göz tamamen stabil, aktif diabetik retinopati bulguları yok ve OCT tetkikinde de, makulanın normal olduğunu, sensöryal retinada morfolojik olarak ciddi dejeneratif bulguların oluşmadığını ve özellikle dış tabakalardaki elipzoid zon ve eksternal limitan membranın bütünlüğünün koruduğunu gözlemekteyiz. Sol gözü stabil olarak değerlendirip diğer göze geçecek olursak sağ gözde hafif vitreus hemorajisi ve buna bağlı görüntüde bir miktar bulanıklık gözlenmekte. Özellikle üst majör vasküler arkın nazal kısmında daha belirgin olmak üzere alt nazalde de retina önünde proliferatif membranların oluştuğunu ve özellikle üst nazalde belirgin traksiyon meydana geldiğini gözlüyoruz. Muhtemelen bu traksiyona bağlı son 3 ay içersinde makulayı da içine alan traksiyon retina dekolmanının geliştiğini hastanın görme anamnezi ile birleştirerek söyleyebiliriz. Ayrıca OCT tetkikine baktığımızda sensöryal retinanın yine dekole olduğunu ve sensöryal retina da intraretinal kistik dejenerasyonların da geliştiğini gözlemekteyiz. Böyle bir olgu bana başvurduğunda sol gözün tedaviye ihtiyacı olmadığını ve belirli aralıklarla rutin takiplere gelmesini önerebilirim.  Sağ gözde ise, cerrahi müdahaleden başka bir şansının olmadığını açıkça görebiliyoruz. Bu gözün iyi bir cerrahi müdahale ile görme kazanma şansının olduğunu düşünüyorum.

 

RC: Rutin prosedürünüzde hangi gauge vitrektomiyi ve hangi cihazı tercih ediyorsunuz? Neden?

RA: Ben kendi pratiğimde bu olgularda transkonjonktival küçük kesili cerrahi yöntemleri tercih ediyorum. 23 gauge transkonjonktival küçük kesi cerrahi yöntem ilk kez 2005 yılında Dr. Eckardt tarafından yayınlandığından beri rutin olarak 23 gauge sistemi kullanmaktayım. Eckardt 2005 yılında geliştirdiği bu cerrahi tekniği paylaşmak üzere değişik ülkelerden yaklaşık 20 vitreoretinal cerrahı  kendi kliniğinde yaptığı bir mini canlı cerrahi toplantısına davet etti ve o gün toplantının bitiminde toplantıya katılan tüm hekimlere birer adet çift aşamalı trokar sistemi seti hediye etti. O günden beri ben kendi pratiğimde hala rutin olarak 23 gauge sistemi kullanmaktayım. Son 6-7 yıldır ise özellikle makula cerrahisinde 27 gauge sisteme geçtim ve bugün makula cerrahisinde rutin olarak kullandığım bir sistem haline geldi. 27 gauge sistemin en büyük dezavantajı aletlerin esnekliği ve alet çeşitliliği açısından bazı sınırlamalarının olmasıdır. Fakat her geçen gün teknolojinin de yardımı ile daha stabil daha rijit enstürümanlar üretilmekte ve aynı zamanda alet çeşitliliği açısından da sisteme yeni aletler eklenmektedir.

Niçin transkonjonktival küçük kesili cerrahileri tercih ediyoruz? Bu cerrahi tekniklerin en büyük avantajı, sütür ihtiyacının büyük oranda ortadan kalkması, öyle ki çap küçüldükçe bu oran daha da artmaktadır. Özellikle 27 gauge de bunu çok iyi görebiliyoruz. Klinik pratiğimde 27 gauge cerrahi olgularımda neredeyse hiç sütür kullandığım olgu yok diyebilirim. Fakat 23 gauge böyle değil, olguların 1/3’ünden fazlasında ameliyat sonrasında sklerotomilere sütür koymak zorunda kalıyoruz. Eğer gaz tamponadı uygularsak bu olgularda tamponadın etkisi ile sütür koyma oranımız azalmakta. Bu sistemlerin diğer en önemli avantajlarından bir tanesi de konjonktivada kesi oluşturulmadığı, konjonktiva hiç açılmadığı için konjonktival skarların oluşmaması ve sorunsuz şekilde reoperasyonların yapılabilmesidir. Bir diğer avantajı trokar sistemi sayesinde sklerotomilerden giriş çıkışlara bağlı retinada yırtıklar ve buna bağlı dekolmanların oluşma riskinin azaltmış olmasıdır. Ayrıca oldukça zaman kazandırıcı bir yöntem, Zira önceden yaptığımız gibi infüzyon kanülünü sütüre etmek, konjonktivayı açıp-kapatmak için zaman kaybetmiyoruz. Diğer önemli avantajlarından bir tanesi bize kapalı sistem cerrahi sağlamaktadır. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. özellikle valvli trokarlar cerrahi sırasında sıvı kaçışını engelleyerek bize vitreus içersinde türbülansın çok az olduğu stabil bir cerrahi süreç sunmakta bu da cerrahi enflemasyonun azalmasına katkıda bulunmaktadır.

Vitrektomi cihazı olarak DORC EVA' yı kullanıyorum. EVA' da beni en çok mutlu eden özellikler özellikle dekole retinada daha güvenli vitrektomi yapmama yardımcı olan güvenli bir pompa sisteminin olması ve "Dual lineer mod" olarak isimlendirdiğimiz vitrektomi sırasında kesim hızını ve aspirasyon gücünü lineer olarak ayak pedalından istediğimiz şekilde farklı kombinasyonlarda ayarlayabilme şansımızın olmasıdır.

 

RC: Ameliyatta planladığınız vitrektomi işlemiyle aynı anda lens alımını da içeren fakemülsifikasyon cerrahisi uyguluyor musunuz? Kombine cerrrahi için kriterleriniz nedir?

RA: Bu soruya öncelikle lenste katarakt olup olmadığını ayırarak cevap vermek istiyorum. Görüntümüzü engelleyecek derecede belirgin katarakt olan olgularda kombine cerrahi yapmaktan başka şansımız yok maalesef. Fakat ben diabetik olgularda kombine cerrahiyi retina dekolmanlarından daha az tercih ediyorum. Bunun iki önemli sebebi var; biri enflamasyonu arttırmamak, zira diabetik olgulardaki enflamasyon damarlardaki ektravazasyona bağlı daha yoğun olmakta. Bir diğeri de genç yaştaki hastaları lensin akomodasyon gücünden mahrum etmemek. Onun için diabetik olgularda olabildiğince kombine cerrahi yapmamayı tercih ediyorum. Buna karşın hafif kataraktı olan 50-55 yaşın üzerindeki olgularda da kombine cerrahi tercih edebiliriz ama 50 yaşın altında şeffaf lens olan olgularda olabildiğince lensi korumaya özen gösteriyorum. Hatta anterior proliferasyonu olan olgularda bile bu kuralı mümkün olduğunca uygulamaya çaba sarf ediyorum.

 

RC: Vitrektomide öncesinde intravitreal Anti-VEGF uygulaması yapıyor musunuz? Uygulamadan kaç gün sonra cerrahiye alıyorsunuz?

RA: Cerrahi önerisi intravitreal anti-VEGF enjeksiyon uygulamasını nadiren tercih ediyorum. Genellikle bunu traksiyon dekolmanı gelişmiş, retinaya geniş yüzeylerde sıkı yapışık membranlarda, membranektominin uzun süreceği yoğun aktif vaskülarizasyonun olduğu olgularda tercih ediyorum. aktif damarların olduğu membranlar, retinaya sıkı yapışıksa ve beraberinde retinal, iskemi, traksiyon ve dekolman da geliştiyse bu olgularda membranları retinadan ayırmak çok zor olmakta ve zaman almakta. Böyle olgularda mutlaka preop intravitreal Anti-VEGF enjeksiyonu uyguluyorum. Zira anti-VEGF ler bu olgularda damarlarda konstrüksiyon yaratarak ve damar duvarındaki stabiliteyi arttırarak kanama riskinin azalması ile cerrahi sırasında bizi rahatlatmaktadır. Ama aktif vaskülarize  membran bile olsa eğer membranlar retinaya çok sık yapışık değil, ve preop değerlendirmede membranı hızlı bir şekilde soyabileceğimi öngörebiliyorsam bu olgularda anti-VEGF uygulamayı çok tercih etmiyorum. Bu olgularda membranektomi sırasında 2-3 dakikalık bir süre şişe seviyesini yükselterek bu süre içeresinde hızlıca membranları soyup kısa sürede işi bitirmeyi tercih ediyorum. Neden sınırlı olgularda tercih ediyorsun diye sorulabilir. Bu ayrı bir iş, günlük işimize ayrı bir yük getirmektedir. Olguyu planlamak her zaman o kadar kolay olmayabiliyor. Yaptıktan sonra sınırlı bir sürede olguyu ameliyata almamız gerekiyor. Genellikle literatürde 1 haftadan önce cerrahi alınması şeklinde bir kanı var. Bunu destekleyen çok fazla çalışma ve kanıt olmamasına rağmen bu kanı yerleşmiş durumda. Ben de kendi pratiğimde enjeksiyon yaptıktan sonraki 3-5 gün içersinde cerrahi almayı özen gösteriyorum. Ama bu sürede cerrahi alamadığım ve 10-12 güne uzayan olgularımda oldu ve açıkçası bu olgularda da proliferasyonların traksiyona uğrayıp retinada sorun yarattığını gözlemedim.

 

RC: Vitrektomide uygulama sıralamanız nedir? Rutinde triamsinolon kullanıyor musunuz?

RA: Önce kor vitrektomiyi uyguluyorum. Kor vitrektomi sonrasında öncelikle 360° membranın periferindeki ön arka bağlantıları arka hyaloidle beraber temizleyerek membranı arka kutupta ada şeklinde serbest hale getirmeye çalışıyorum. Membranektomiye başlamadan önce bu aşamanın düzgün bir şekilde tamamlanmasını önemsiyorum. Bu aşamada arka hyaloidi ve bağlantıları bazı olgularda rahatlıkla görebiliyoruz. Fakat bazı olgularda bunu görmek çok zor olabiliyor ve bu olgularda triamsinolon kullanmak işe yarayabiliyor.  Daha sonra vakit kaybetmeden membranektomi aşamasına geçiyorum. Zira membranektomi proliferatif diabetik retiponati olgularında net görmeyi gerektiren en önemli aşamalardan biri. Onun için bu aşamayı çok geçe kalmadan kornea ödemine bağlı görüntü bulanmadan bitirmeye özen gösteriyorum. Geç kaldığımızda oluşan korneal ödem işimizi zorlaştırmakta. Onun için korvitrektomi ve 360° membranın ön arka bağlantılarını hyaloidle beraber ayırdıktan hemen sonra membranektomiye geçiyorum. Daha önce bahsettiğim gibi membranektomi sırasında şişeyi yükselterek kanamaların oluşmasını engellemeye dikkat ediyorum. Daha sonra hemostazı sağlıyorum. Hemostazı sağlarken bazan diatermi bazan vitrektomi probu ile mekanik basıyı tercih edebiliriz. Özellikle majör vaskuler arktaki ana damarlarda yapılacak olan koterizasyon ana damarların tıkanmasına sebep olabilir ve bunlar makulayı da etkileyerek başarılı bir cerrahimizi fonksiyon olarak başarısız hale getirebilir En sonunda infüzyonu kapatıp aktif basıncı düşürerek kanama olabilecek alanları tekrar müdahale etmek gerekebilir. Hemostazı sağladıktan sonra vitreus bazı temizliğine geçiyorum. Özellikle fakik olgularda olabildiğince güçlü transskleral indentasyon ile 360° vitreus bazını temizliyorum. Sonrasında arka kutuptaki traksiyon dekolmanı olan olgularda yaklaşımlarım farklı olabiliyor. Eğer retinada hiçbir yırtık oluşturmadan membranları temizlediysem bu olgularda subretinal sıvıyı olduğu gibi bırakıyorum, drenaj retinotomisi yapmıyorum. Sadece sıvı perflorokarbon basıncı altında dekole retinanın kısmen yatışmasını sağlayıp olabildiğince arka kutuptaki dekole alanlara laser fotokoagulasyonu yapmayı tercih ediyorum. Daha sonra da periferik alanlara da uygulayarak endolaseri fotokoagulasyonu tamamlıyorum. Diğer yandan retinada bir yırtık varsa o zamanda visköz, jöle kıvamına gelmiş proteinden zengin subretinal sıvıyı aktif aspirasyon ile olabildiğince tama yakın temizlemeye çalışıyorum. Sonrasında gerekli olgularda tamponat uygulayarak ameliyatı sonlandırıyorum..

 

RC: Rutin cerrahinizde ILM/Membran boyası kullanıyor musunuz ve ILM peeling uyguluyor musunuz?

RA: Proliferatif diabetik retinopati tanısı ile ameliyat ettiğim olgularda genellikle eğer makulada epiretinal membran (ERM)  varsa ERM ve ILM’yi, sadece makula ödemi varsa ILM'yi soyuyorum. Aksi halde ILM yi rutin olarak soymuyorum. Zira diabetik olgularda gereksiz yere ILM'yi soyarak sinir lifleri tabakasında hasarlanmaya sebep olunmasını çok doğru bulmuyorum. ERM soymaya karar verdiğim olguların bazılarında özellikle membranın görüntülenmesinde zorluk yaşadığım olgularda tripan mavisi veya triamsinolonu, ILM soymaya karar verdiğim olguların tümünde rutin olarak brilliant mavisini kullanıyorum. Boya vb yardımcı ajan kullanılmadan da ILM soyulabilir, fakat iyi görüntülenememeye bağlı oluşturulacak mekanik travma, yanı sıra sürenin uzamasına bağlı oluşacak fototoksisitenin oluşturacağı hasarın boyaların muhtemel toksisitesinden daha ağır olabileceğini düşünüyorum. Zira literatürde brilliant mavisinin toksik olmadığına dair birçok çalışma olduğunu da biliyoruz.  

 

RC: Vitrektomide membran soyma tekniğinizden bahseder misiniz?

RA: Olguların tümünde rutin olarak chandellier ışık kaynağı kullanarak bimanuel çalışıyorum. İki elle membranektomi son derece kontrollü bir yöntem. Çoğu olgulda forseps ve makas kullanıyorum. Güçlü bir tutuş sağladığı için daha çok Jaws forsepsi, sıkı yapışık membranlarda bile membran ile retina arasındaki dar boşluklara girip membranektomi yapabilmemi sağladığı için dik ve sivri uçlu makasları tercih ediyorum. Önceki yıllarda 20 gauge klasik vitrektomi yaptığım dönemlerde daha çok sivri uçlu 130 derece eğri forsepsleri tercih ediyordum. Fakat trokar sisteminde bu derece eğri aletleri kullanamıyoruz. Membranektomide daha az kanamaya neden olduğu için genellikle en-bloc yöntemi tercih ediyorum. Yanı sıra son yıllarda prob açıklığı uca çok daha yakın, eğik uçlu 25 veya 27 gauge ince problarla bir çok olguda sadece vitrektomi probunu kullanarak ta membranektomi yapabiliyoruz. Özellikle çok sık yapışık olmayan olgularda bu problarla yüksek kesim hızında tüm membranları ve hiç makas kullanmadan da temizlemek mümkün olabilmekte.

 

RC: Vitrektomide intraoperatif lazer uygulama prosedür ve parametreleriniz nelerdir?

RA: Vitrektomi sonrası intraoperatif laser fotokoagulasyonu (FK) uygulamasındaki temel prensibim laser yapılması gereken tüm alanların tamamlanması şeklindedir. Bazen hiç laser FK yapılmayan olgularda 2000-2500 spot uygulamak gerekirken kısmen laser FK yapılmış olgularda daha az sayıda spotla da bunu tamamlayabiliyoruz. Ama ihtiyaç olan tüm alanların laser tedavisini cerrahi sırasında tamamlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Endolaser FK'na başlarken öncelikle makula bölgesinde laser FK yapmayacağım alanın sınırlarını bir çizgi şeklinde laser spotları ile belirledikten sonra merkezden perifere doğru laser FK'u tamamlıyorum. Önce arka kutbu bitiriyorum ve arkadan da indentasyonla 360 ° perifere ora serrataya kadar tüm alanların laser FK tedavisi tamamlıyorum. Laser FK parametrelerim orta derecede yanık oluşturacak şekilde bir laser gücü tercih ediyorum.

 

RC: Cerrahi bitiminde tamponad seçim, uygulama ve tercih kriterleriniz nelerdir?

RA: Retinada bir yırtık olmayan olgularda genellikle tamponad uygulamıyorum. Bu olgularda retinanın yatışması bazen 2-3 ay sürmekte ama yatışmakta. Tamponad uygulamaya karar verdiğim olgularda öncelikle gazları tercih ediyorum. Genellikle %12, %13 C3F8 gazını kullanıyorum. Ama bazı olgularda ise silikon tamponadını tercih ediyorum. Özellikle uzun süreli tamponada ihtiyaç duyan iskemik ve çok sayıda yırtıkların oluştuğu traksiyon retina dekolmanlı olgular, pigment epitel pompalarının büyük oranda iflas ettiği kronik hale gelmiş traksiyon dekolmanlı olgular ve hemostaza rağmen aktif kanama riski taşıyan olgularda silikon tamponadı tercih ediyorum. Silikon tamponadı uyguladığım olguların hemen tümünde hava-sıvı değişimi yapmadan doğrudan silikon-perflorokarbon değişimini tercih ediyorum.

 

RC: Cerrahi sonrası hastaya pozisyon verme için uygulamanız var mıdır? varsa nedir?

RA: Cerrahi bittikten sonra olguların ilk gece mutlaka yüz aşağı yatmalarına özen gösteriyorum. Özellikle retina dekolmanı olan olgularda yüz aşağı yatmadığında dekole olan retina ve subretinal sıvıya bağlı olarak arka kutupta retinal katlantıların oluşma riskinden dolayı ilk gece mutlaka yüz aşağı yatmalarını istiyorum.  Sonrasında 1 hafta süreyle günde 10- 12 saat, sonraki iki hafta ise 5-6 saat süreyle yüz aşağı yatışı öneriyorum.

 

RC: Cerrahi sonrası topikal ve/veya sistemik tedavi uygulamanız nedir?

RA: Cerrahi sonrası olgularda rutin olarak uyguladığım postoperatif tedavi; topikal steroidler, topikal midriatikler ve antibiyotik damlalar şeklindedir.  Steroidleri genellikle ilk hafta gündüz saat başı uygulamasını öneriyorum. Yani sabah 8’den gece 12’ye kadar günde 15-16 defa saatte bir damla damlatılmasını, sonrasında da 4-6 hafta süre ile topikal steroidlere kademeli azaltarak devam etmelerini öneriyorum. Eğer ilk gün ön segmentte hafif fibrin reaksiyonu varsa bu olgularda gece yatarken steroidli pomadları da ekliyorum. Yanı sıra ön kamarada fibrin reaksiyonu yoğunsa postop ilk gün subtenon steroid enjeksiyonu da uygulayabiliyorum. Ayrıca GİB yüksekliği varsa geçici bir süre anti-glukomatöz ilaçları da veriyorum.

 

RC: Cerrahi sonrası ne zaman kontrole çağırıyorsunuz? Ve kontrolde dikkat ettiğiniz bulgular nedir? Başarı kriterleriniz nelerdir?

RA: Eğer olgu postoperatif yoğun bir fibrin reaksiyonu yoksa göz içi basıncı problemi yoksa bu olguları 1 hafta ve 1. ayda kontrole çağırıyorum. Klinik pratiğimde gözlediğim bu olgularda postoperatif başarıyı etkileyen en önemli faktörlerden birisi enflamasyonun ciddiyetidir. Yoğun enflamasyon olan olgularda iyileşme çok uzun sürmekte ve bu enflamatuar reaksiyonlar, fibrin reaksiyonları görmeyi bir şekilde negatif etkileyebilmektedir. Bunun için cerrahiyi olabildiğince minimalize etmeye, enflamasyonları olabildiğince azaltmaya özen gösteriyorum. Bu amaçla bazen ameliyat bitiminde de subtenon steroid enjeksiyonu uygulayabiliyorum. Diabetik olgularda postoperatif erken dönemde bizim en çok canımızı sıkan komplikasyonlardan bir diğeri de erken dönemde kanamanın olmasıdır. Bu tatsız komplikasyonla karşılaşmamak için iki önemli konu; ameliyat sırasında iyi bir hemostaz sağlamaya ve postop hipotoni olmamasına dikkat ediyorum. Bunun için gerekli olgularda sklerotomileri sütüre etmekten çekinmiyorum.  .

 

RC: Değerli cevaplarınız için teşekkür ederiz

RA: Ben teşekkür ederim. Umarım bu söyleşi vitreoretinal cerrahiye yeni başlayan genç meslektaşlarımız için faydalı olur.

 

Not: Katkılarından dolayı Dr. Remzi AVCI ve Dr. Mehmet ÇITIRIK’a teşekkür ederiz.

 

Web sitesindeki bu bilgiyi, sunu ve yayınlarınızda aşağıdaki şekilde kaynak göstererek kullanabilirsiniz.

 

(Avcı R, Çıtırık M, Teke MY. Diyabetik Traksiyonel Retina Dekolmanı olgusuna yaklaşım; Prof. Dr. Remzi AVCI’nın Uzman Görüşü. http://www.retinaclub.com/ Son Güncellenme Tarihi 01/05/2019).